“Ulusun! Korkma, Nasıl Bir İmanı Boğar?”

İman tazelemek nedir bilir misiniz? Benim çok sevdiğim bu ifade, aslında Müslümanlara verilmiş bir ödev gibidir; “La ilahe illallah diyerek imanınızı tazeleyiniz,” diye bir hadis olduğu da söylenir. Başlangıçta dini bir tavsiye olarak hayatıma girmiş ve bu tavsiyeyi daima uygulamış olsam da “iman tazelemek” ifadesinin kendi başına çok değerli, çok işlevsel, çok faydalı olduğunu düşünürüm. Bir işte takıldığımda, bazen şüpheye düştüğümde, bir sorun karşısında mukavemet gösterdiğimde ya da ilkelerimle ilgili sınanıp yine de onların yolundan çıkmadığımda kendime böyle derim: “Oh, iman tazeledik.” 

İman tazelemek “başlangıç niyetini” hiç unutmamaktır. Kim olduğunu, en önemli şeyin ne olduğuyla ilgili verdiğin kararı, her şeye rağmen neyi yapacağını ya da neyi asla yapmayacağını sana çerçeveleyen ilk yemin, ilk söz, ilk akittir. 

Ve bazı şeyler vardır, onlarla ilgili zaman zaman iman tazelemek iyidir ve gereklidir. Genellikle zor zamanlarda Gençliğe Hitabe’ye sığınır, vizyonu ve motivasyonu oradan almaya meylederiz ama ben bugün, 100. Yıl vesilesiyle ışıkları İstiklal Marşımıza yöneltmek istiyorum.

İstiklal Marşı’nı anlamak

Üzülerek gözlemledim ki; İstiklal Marşımızı pek çok yetişkin bilmezken, bilenlerin bazıları da yanlış biliyor. Hadi bu eksikliği şuraya koyalım, bazıları da marşımızın anlamını pek bilmiyor. Oysa o benim, iman tazeleme metnim. Neyin ne olduğunu anlamakta zorlandığımda dönüp baktığım bir rehber, bir öğretmen, bir tarihi miras o benim için.

Hadi bakalım, günlerdir ne yazık ki tartışmak zorunda kaldığımız 100. Yıl kutlamalarını ve Cumhuriyeti neden tartışmamalıyız, Cumhuriyetin kuruluşu ve İstiklal mücadelemize kara çalmaya yeltenenlere neden geçit vermemeliyiz, ellerinden gelse koca bir tarihi bir kalemde silebilecek olanların karşısında neden kararlılıkla durmalıyız ve neden İstiklal Marşını sık sık okuyarak iman tazelemeliyiz kısaca hatırlayalım:

1. Korkma! 

Marşımız bu sözle başlar ve bayrağımızı işaret ederek “Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak, sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.” der. 

Bayrak ile o bayrak altında birleşerek toprağı vatan yapan halk, birliktedir. Bize şunu söyler: Bu ülkede son bir ev kalana kadar bu bayrak dalgalanacaktır. Bayrak halkı, halk bayrağı koruyacaktır. Bunlar birbirlerinin emanetleridirler. Şair demek ister ki; tek bir Türk kalana kadar, bu vatan savunacaktır; tek bir Türk bile kalsa geride, o da varlığını bu bayrağı korumaya adayacaktır. Ve bayrak da kendini, onu korumaya…

2. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Bu dizeyi alıp kişisel mottolarımız arasına ekleyebiliriz. Atatürk de sonrasında bu dizenin anlamını çoğaltan şu sözleri söylüyor, “Mevzubahis vatansa, gerisi teferruattır.” Daima gurur duyduğum tarihimiz gösteriyor ki bizler için vatan, evimizdir. Ev yapmak, devlet kurmak konusunda mahir atalarımızın ruhu şad olsun! Eğer bir gün, evimizi yani yurdumuzu, vatanımızı korumak ya da savunmak zorunda kalırsak -ki her gün küçük küçük kalıyoruz- o zaman hatırlayalım: Biz zincir vurulamaz olanlarız!

3. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar?

Bu kıta çok ama çok önemlidir. Üstelik yine bu kıta, Kurtuluş Savaşı’nı tüm imkansızlıklara rağmen kazanmamızın ardındaki sırdır. Bana kalırsa bugün, 100 yıllık bir Cumhuriyet oluşumuzun ardındaki ilahi desteğin ifadesidir. 

Dördüncü kıta, şunun üzerine kuruludur: 

Düşmanların madden, cebren ve resmen senden güçlü olabilir. Ne diyor: “Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar/benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var/ Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar?/Medeniyet dediğin, tek dişi kalmış canavar.”

Düşman bazen öyle ulur ki sen onu çok güçlü, çok haşmetli, baş edilemez sanırsın ama işte Mehmet Akifler çıkar ve der ki, “Ulusun dursun, korkma!” Sen de buradan aldığın güçle uluyanlara şunu demeyi öğrenirsin, “Senden korkmuyorum!” Üstelik şu da çok anlamlıdır: Onlar etrafını topla, tüfekle, en iyi silah ve ekipmanla sardıklarında, senden sahiden de güçlü olduklarında seni onların karşısında devleştirecek ilahi sermayeye sahipsin diyor; işte o ilahi sermayenin adıdır “İman”. İman, Elf zırhı Mitril gibidir, yeri gelir abıhayat çeşmesi olur iman; o en acayip mühimmat en acayip teçhizattır. Ve işte, sık sık tazelemekte fayda vardır.

4. Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı

Altıncı kıtayı çok severim. Bana kim olduğumu, toprağın nasıl vatan olduğunu ve neden kutsal sayıldığını anlatır. 

Devrik cümleleri düzeltelim ve bakalım ne diyor bize altıncı kıta:

Bastığın yerleri tanı, toprak deyip geçme / Altında yatan binlerce kefensizi düşün / Sen şehit oğlusun, yazık, atanı incitme / Dünyaları alacak olsan da bu cennet vatanı verme.

Şimdi insan daha çocuk yaşta kime şehit dendiğini ve vatan toprağının şehit kanlarıyla harman olan bir toprak olduğunu bir kere idrak edince ve bir de Mehmet Akif’in sözünü tutunca, “Kusura bakmayın,” diyor, “Biz bu Cumhuriyet’i gözümüzü karatıp kurduk!” Biz dedim çünkü onu kuranların, onun uğruna ölenlerin torunları olduğumu ben daha baştan kabul ettim. Ve buna da iman ettim. 

5. Kim bu cennet vatanının uğruna olmaz ki feda?

“Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda”

Şüheda, şehitler demek. Burada Mehmet Akif’in mübalağa etmediğini biliyoruz. Burada bir söz sanatı yok. Çanakkale’ye giden herkes, şairin doğru söylediğini bilir. 

Ve devam eder şair, “Allah gerekirse canımı, cananımı neyim varsa alsın ama yeter ki beni vatanımdan uzağa düşürmesin.”

6. Ruhumun senden, İlâhî, şudur ancak emeli/Değmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli! / Bu ezanlar ki şehâdetleri dînin temeli / Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli

Bu kıtayı da çok severim. Laikliği tartışırken kendinden geçenlere, laikliği savunurken insanların maneviyatını incitenlere ve bu güruhun tam karşısında yer alan laiklik karşıtlarının mesnetsiz argümanlarına adeta tokat gibi bir cevap verir bu kıta. Bizim için bayrak kadar ezanın da önemli olduğunu, milli değerlerimizin hemen yanında dini değerlerimizin durduğunu, mabedimizin göğsüne namahrem elinin uzanmasına asla izin verilemeyeceğini anlatır bize. Zaten buna hep birlikte iman edebilmeyi başardığımız gün ülkemiz dünyanın en güzel ülkesi olacak, eminim. 

7. O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım / Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım / Fışkırır rûh-i mücerred gibi yerden na’şım / O zaman yükselerek Arş’a değer, belki başım.

Dokuncu kıtada bize seslenenin doğrudan bir şehit olduğunu artık anlarız. Bize der ki “Buraya kadar -yani sekiz kıta boyunca- size söylenenler gerçekleştiğinde benim ruhum ancak huzur bulur. Ancak o zaman yerime ulaşırım: Toprak gerçekten vatan olduysa, İstiklal mücadelesi kazanıldıysa, ülke kurulduysa ve dimdik ayaktaysa, ezanlar susmadıysa/hiç susmayacaksa, tüm saldırılar artık bertaraf edildiyse/daima edilecekse, ülkenin temel değerleriyle ilgili herkes mutabıksa, verdiğim can, döktüğüm kan boşa gitmediyse, ‘O zaman eğer varsa bir mezar taşım o da coşkuyla secde eder; ben yeniden canlanan kutsal insanlar gibi mezarımdan kalkar göğe yükselirim; ancak bu olursa ruhum huzura kavuşur.’ Yani, vatan için yaptıklarım, ölümüm, döktüğüm kan ancak o zaman anlam bulur,’ diyor. 

8. Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl; Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl: Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!

Onuncu ve son kıtaya geldiğimizde “izmihlal” kelimesiyle karşılaşırız. Yazarken bile tüylerim diken diken oldu. İzmihlal “yok olup gitmek” demektir. Burada bilinmesi gereken çok önemli bir kronolojik detay var. İstiklal Marşı 1921 yılına ait bir metindir. İstiklal mücadelesi henüz kazanılmamış, Cumhuriyet henüz ilan edilmemiştir. Ancak Mehmet Akif Ersoy, bu marş ile bize aynı zamanda bir vizyon verir. Zafer kazanıldığında, vatan sabitlendiğinde, içinde bulunulan kaos sona erip düzen kurulduğunda, nasıl bir his yaşanacağının ön gösterimidir bu kıta. 

Marş boyunca ezel ile ebed arasında gidip gelen uzam içinde şair adeta filmin sonunu söyler:

‘Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet

Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!”

Cumhuriyet 100 yaşında

İşte böyle sevgili dostlar.

İşte bu nedenle sık sık iman tazelemek gerekir. Sık sık iman tazelenmelidir ki 100. Yılı kutlamak ihanetten, duyarsızlıktan, boş işten sayılmasın. Sık sık iman tazelenmelidir ki bir an olsun unutulmasın Milli Mücadele ne demek, Kurtuluş Savaşı ne demek? Ne demek “Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli,” ne demek “Değmesin mabedimin göğsüne namarem eli.” ve ne demek “Korkma!”, ne demek “Şüheda fışkırır toprağı sıksan şüheda…”

Yürüyelim arkadaşlar!

100.Yılımız kutlu olsun. Nice 100 yıllar bizim olsun. Bizler için toprağın, üzerinde yaşayanlar ve içinde yaşananlarla vatan olduğunu, barışın, uzlaşmanın, huzurun, başarının ve yükselişin ancak el ele olduğumuzda mümkün olduğunu, bizimki gibi bir ülkede yaşıyorsak, milli değerlere sahip olmanın tüm insani ve dini değerler kadar elzem olduğunu hiç unutmayalım. 

İzindeyiz Atam!

Elbette Cumhuriyete bakınca göğsümüz kabaracak ve hem de gözlerimiz dolu dolu olacak! Ve elbette 100. Yılımızı tutkuyla, imanımız taptaze kutlayacağız! Bu sayede bir daha asla “İstiklal Marşı yazmak zorunda” kalmayacağız.

X

Instagram

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio’nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir